Yaş günü… Yaşlanmasak da zaman geçiyor. Bir dostumun sözü kulaklarımda
“Elimde sihirli bir çubuğum olsa, her saniyeyi yıl yapardım”
Zaman göreceli bir kavram. Yıl yapmak istediğimiz saniyeler ve saniye yapmak istediğimiz yıllar var hayatımızda.
25. yaş günümü kutladım. Doğduğum ve ölmeye başladığım an geldiğinde, çekilip bir köşeye sadece hissetmek istedim. İşte bundan 25 yıl önce sancılı bir doğumla geliyorum dünyaya; çok değil birkaç dakika sadece.
Ne hissetmiştim acaba, görmeye başlayınca dünyayı ve annemin yüzünü ilk gördüğümde. Duyularımın anlamı yoktu elbette; peki ya olsaydı?
Annem ister miydi acaba bir saniyesini yıl yapmak o anın? Bilmem, sormadım hiç.
Yavaş akıyordu anlar, o zamanlarda. Bir hastalık günlerce sürüyor ya da bir küçük sevinç günlerce mutluluk verebiliyordu.
Günler basitçe şeyleri isteme düşünceleriyle doluydu. Daha çok televizyon izlesem, sokakta daha çok oynasam, annem-babam beni daha çok sevse, bana kızmasa, öğretmenlerim veliler toplantısında hakkımda iyi şeyler söylese vs. gibi daha pekçok şey…
Oysa tükendi bunlar. Artık alınan takdirlerin, verilen sevgilerin gerçekliğini düşünüyorum ve kendi verdiklerimin de. Hayattan beklentilerim mi? Benim bir beklentim yok ama öğrendim ki hayat benden bir şeyler bekilyor, verdiklerini almak istercesine…
“Her canlının kattığı şeyler var yaşama ve dünyaya. Sen ne katıyorsun bakalım?” diye sorarken buluyorum kendimi şimdi.